Özgürlük – Yazı 2
Yalnızlıktan Biata: Güvende Kalmak Uğruna Özgürlüğü Reddetmek
1. yazıyı okumanı öneririm sevgili okur
https://www.bomba15.com/selim-kutlu-yazdi-dogumdan-yalnizliga-ozgurlugun-en-ilkel-haliyle-tanisma
İlk yazıda değinilen yalnızlık kavramı, toplumumuzda “fiziksel” olarak vücut bulmadığı ortada. Zira toplu yerleşim alanlarında, burun buruna yaşıyoruz. Madem topluluk halinde yaşıyoruz, aramızda sorun çıkmaması gerekir. Bu minvalde itaat etme, biat kültürünün arka planındaki dürtüyü açıklamaya çalışacağım. Keyifli okumalar.
BOYUN EĞMEK
İnsanlar yalnız kalmamak için birbirlerine, çeşitli konularda boyun eğerler. Peki bunu yaparken kendimizi hayata geçirebiliyor muyuz? Pek sanmıyorum. İş yerinde patronun, kamu kurumunda amirin vb. kişilerin hal, tavır ve hareketlerine karşı samimi hareket edemiyoruz. Bazen akrabalarımıza veya yoldan geçen tanımadığımız birine karşı bile bizi biz yapan eylemleri bastırıyoruz.
İşte bu tariflerimin hepsi boyun eğme olarak tanımlanıyor. Toplumu bir arada tutan da boyun eğme dürtüsüdür. Tepki çekme, göze batma, kıyıdan kıyıdan, güvenli limanlara güvenli güzergahta seyret. Hayatta kalma içgüdüsü bunu insana dayatır.
Bütün bunları yaparken bilincinizde güvenli alanda kalmak adına yaptığınız eylemler sizi mutlu edebilir, fakat bilinç altınızda bir şeyler ters gitmektedir. Hayatta kalmak için o işte çalışmanız ve maaşınızı almanız gerekiyor fakat, diyelim ki işinizi sevmiyorsunuz. Telkinleriniz bilinç altına işlemez. Beklemediğiniz bir zamanda, gardınızı indirdiğiniz veya zayıf bir anınızda nevrotik hal veya davranışlar ortaya çıkar. Bu durum çocukta, bağımlı olduğu aile bireylerine karşı gelişir ise büsbütün tehlikelidir.
Toplumu yozlaştırmak için çeşitli silahlar mevcut. Biri de özgürlüğün tersine, kişilerin boyun eğmesini sağlamaktır. Boyun eğmek güvensizliği arttırır. Düşmanlık ve başkaldırma, isyan isteği yaratır.
İSYAN
Boyun eğmediğimiz durumda ne olur derken filmi yine başa saracağım.
Bilimsel olarak ; insanlık tarihi aslında, bireyleşmenin ve özgürlüğün gelişim süreci olarak tanımlanabilir. İnsanoğlu, insan öncesi evreden çıkmak için bazı hayvansal içgüdülerden kurtulmuştur. Bunu özgürlüğü için yapmıştır. İnsanı hayvanlardan ayıran da bu özgürlük güdüsüdür.
Örneğin bir hayvan acıktığında yapacağı iş bellidir. İnek ot yer, aslan ceylan avlar vs. İnsanda bu durum bir yerde değişmiş. Uyaran açlık fakat, ne şekilde doyuma ulaşacağımız belli değil. İnsan böylece düşünmeye başladı. Doğa karşısında rolü değişti. Üretmeye başladı. Aletler icat etti ve doğaya hükmetti.
Kutsal kitaplarda ise; insanlık tarihinin başladığı olay hepimizin malumu. Erkek ve kadın cennette yaşamaktadır. Huzur içindedirler, çalışma zorunluluğu yoktur… Ve günün birinde bir seçim yaparlar. Kutsal kitaplar bu konuda özgürlüğe ilk adımın nedeninin bir günah olduğunu ve bunun sonucunda çekilen acıyı ön plana çıkarır. Konuyu açalım, taşlanmayalım :)
Özgürlüğe ilk adım dememin sebebi, o ana kadar yapılmayan şeyler, yasaklar (elmanın hiç yenmemesi durumu gibi) varken de özgürlükten söz edilemez. Dolayısı ile yasak olanı yapmak, özgürlüğe atılmış bir adım sayılabilir. Bir bakıma insan öncesi durumdan, insanın var oluşuna atılan adım, bir anlamda özgürlük adına yapılan ilk eylem olarak tarif edilebilir. Baskı altındaki ortamda, boyun eğme durumundan çıkış isyan ve başkaldırı ile vücut bulur. Buradan yasak olanı yapmak, özgürlüktür güzellemesi yapmıyorum. ( Ama içimden “kirlenmek güzeldir.” reklam sloganı geçiyor şu anda.) Yanlış anlaşılmasın. Adem babamız ve Havva annemiz rahat dursalardı şu an Aden Bahçesi’nde takılıyorduk…
Konuya 2. yazıda girizgah yapabildik ancak. Umarım sıkılmıyorsunuzdur. Haftaya görüşmek üzere…