Çevre Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Derya Ünver, 30 Mayıs- 5 Haziran'ı 'Ekolojik Yıkım ile Mücadele Haftası' olarak kutladıklarını belirterek, bu kapsamda çevre mühendisleriyle birlikte 10 ay önce Cumhuriyet tarihinin en büyük orman yangınının yaşandığı Manavgat'a gittiklerini aktardı. Derya Ünver, Manavgat'ta yanan alanları gezdiklerini ve gözlem yaptıklarını anlattı.

'YENİ ÇIKAN AĞAÇLARIN EZİLMEMESİ GEREKİYOR'

Derya Ünver, yangın sonrası yenileme çalışmalarının başladığını, ağaç kesimlerinin yapıldığını ve ekolojik sistemin kendini yenilediğini gözlemlediklerini anlattı.

Ünver, “Alanda kesim yapılırken genç, yeni çıkan ağaçların ezilmemesi, onların ölmemesi gerekiyor. Ama büyük iş makineleriyle yapılan süreç olduğu için tahribata sebep oluyor. Konunun uzmanları dikkat ediyordur fakat erozyona mahal verecek yol açımlarının da önüne geçmek gerekiyor. İlerleyen zamanda erozyona sebebiyet verebilir.

Biliyorsunuz iklim değişikliğiyle birlikte yağışlar bizim beklediğimiz zamanlarda, beklediğimiz şiddetlerde olmuyor ve bir anda bastırıyor, seller, heyelanlar meydana geliyor. Bu nedenle artık daha dikkatli olup, çevreyle doğayla ilgili yapacağınız her adımı bu kapsamda değerlendirmek lazım" dedi.

MADEN OCAKLARI NEDENİYLE DAĞLAR OYULUYOR

Her ilin kendine has çevre problemleri olduğunu aktaran Derya Ünver, Antalya ve Burdur bölgelerinde çok ciddi maden faaliyetleri olduğunu anlattı. Ünver, “Maden faaliyetleri başlamadan önce ÇED raporları hazırlanıyor. ÇED raporlarının daha titizlikle incelenmesine ihtiyaç var. Sonrasında faaliyet bittiğinde tekrar ağaçlandırma yapılması lazım. Bununla ilgili rehabilitasyon süreci de olması gerekiyor ama maalesef bunun yapıldığını söyleyemiyoruz. Maden ocakları açılıyor ve sonrasında terk edilip gidiliyor. Bölgede gezdiğiniz zaman oyulmuş dağlar görüyorsunuz. Mermer ocaklarını görüyorsunuz. Dağlar merdiven şeklini almış durumda. Bu aslında ciddi bir ekolojik tahribat" diye konuştu.

MADEN OCAKLARINDAN ÇIKAN TOZ VE MALZEMELER TARIMI OLUMSUZ ETKİLİYOR

Derya Ünver, “Elbette ülkenin ekonomisi için madencilik faaliyetleri yapılacak ama yönetmeliklerin tam uygulandığının takibine ihtiyaç duyuluyor. Çalışma esnasında gürültü, toz olması tarıma da zarar veriyor. Yörede açık tarla tarımı da yapılıyor. Bu toz ve orada kullanılan malzemeler, tarımı da olumsuz etkilemekte" dedi.

'SU REZERVLERİ TÜKENİYOR'

Türkiye'de bulunan 300'e yakın irili ufaklı doğal gölün yüzde 60'ının kuruduğuna dikkat çeken Derya Ünver, Göller Yöresi'ndeki son durumu da değerlendirdi.

Derya Ünver, “Burdur, Antalya ve Isparta'da çok değerli göller var. İrili ufaklı 16 göl olduğunu söyleyebiliriz. Bu göllerin sularının çekildiğini artık gözle görüyoruz.

Burdur'dan Ankara'ya giderken Burdur Gölü'nün ne kadar küçüldüğünü gözümüzle görüyoruz. Eğirdir Gölü yine aynı şekilde, kirlilikler söz konusu. Göldeki su seviyesi azalıyor ama bunda insanoğlunun çok büyük etkisi var. Yörede tarım yapılıyor ve sulama suyu olarak göllerin suyu kullanılmakta. Bu bilinçli bir plan dahilinde olmadığı için su rezervlerini tüketiyor. Aynı zamanda gölleri besleyen akarsular üzerinde yapılan setler, barajlar da su girdisini azaltıyor. Haliyle iklim değişikliği de var buharlaşmayla da su seviyesi maalesef düşüyor. Her bölgenin bir havza yönetim planı var ama maalesef uygulanamıyor" diye konuştu.

GÖLLERDEKİ BÜYÜK TEHDİT: KİRLİLİK

Derya Ünver, göllerin karşı karşıya kaldığı diğer bir tehdidin kirlilik olduğunu belirterek, "Kovada Gölü'nde biliyorsunuz atık su tesisinde deşarjı yapılıyor. Birçok fabrikanın da kirli suları arıtılmadan Kovada Gölü'ne veriliyor. Göller kirleniyor ve ötrofikasyon (plankton ve alg varlığının aşırı çoğalması) oluşuyor. Oradaki canlılık azalıyor. Ve biz bunları ilerleyen zamanda içme suları olarak kullanacağız" dedi.

EKOLOJİK YIKIMLA MÜCADELE İÇİN 'BİLİNÇ' ÇAĞRISI

Ekolojik yıkımla mücadele için öncelikle bilinçli olunması gerektiğini vurgulayan Derya Ünver, “Halk olarak üzerimize düşen görevler var. Halkın çevre haklarını araması gerekiyor. Bir kirlilik olduğunda ya da yanlış bir proje başlatıldığında halk bu noktada tepkisini göstermelidir. Aynı zamanda kamu kurum ve kuruluşlarımız ilgili yönetimler daha hassas davranmalı ve takiplerini yapmalı. Çünkü yönetmelikte eksiklikler olsa bile asıl sorun takip eksikliğinden kaynaklanıyor. Çok güzel bir şehirde yaşıyoruz. Çok güzel bir bölgedeyiz. Bunu korumak bizim boynumuzun borcu" diye konuştu.