Madem öleceğim, nasıl mutlu ölürüm üzerine düşünürken, birkaç satır karaladım sevgili okur. İyi okumalar.

ÖLÜM                                          

                İnsanoğlu çok konuşmuş, düşünmüş ölüm üzerine. Kızmış, saymış, sövmüş daha da neler.. Ama öte yandan ölüm hep bildiğini yapmış. Ve ölüm hep bildiğini yapacak. İnsanoğlu ise buna direnecek, karşı koymaya çalışacak, başkaldıracak. Umutsuzluğa bir umut arayacak. O umudu bulamayıca da kendini paralayacak, başını taştan taşa vuracak, kaçacak delik arayacak. Sonunda ölüm nereye giderse gitsin yakasına yapışacak.

                Ölüm yüzsüzdür sevgili okur. Kimse istemesede, sevilmesede, kabul etmesede geleceği kesindir. Homeros, İlyada’nın bir yerinde, insan en acı çeken yaratıktır çünkü canlılar içinde öleceğini bilen tek yaratıkdır der. Ama o da ölmeyecekmişçesine yaşar. O an gelince de sürükleyici bir filmin aniden bitmesi gibi “bu kadar mıydı?” dedirtir.

                Ölüm üzerine insan beyni düşünmez çünkü sonun geleceğini, yok olacağını kabullenmek istemez. Bu şekilde yaşayanlara, vücutları yolun sonuna geldiğini yavaşça hatırlatır. Bu yüzleşmeye ne kadar direnirsek o kadar sancılı olur. Yaşlandıkça huysuzlaşanlarda bu yüzleşmenin yapılmadığını düşünüyorum. Ölümü nefes gibi içimize çekip sindirmeliyiz. O gün gelecek…

MUTLULUK

                İnsanlığın en büyük arayışlarından biri olmuştur mutluluk. En büyük hazinelerden bile kıymetli, gizlerin içinde bir yerdedir. Saf mutluluğu bulabilen olmuşmudur acaba. İnsanın bütün hırs ve ihtiraslarından, kötücül düşüncelerinden kurtulması gerekir. O muhteşem iç dinginliği ve sessizlik hayattayken yakalanabilir mi. Peki mutluluğun sırrı neydi?

                Çok para mı? Sadece paranın mutluluk getirmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Yanlış anlaşılmak istemem. Parasız da mutluluk olmaz pektabi. İnsani şartlarda yaşayacak kadar maddiyat her şartta gereklidir.

                Sosyalleşmek mi? İnsani ve ikili ilişkilerin samimiyeti kişiyi rahatlatır, güvende hissettirir. Yalnızlık Allah’a mahsustur derler ya o hesap. İlla birileri olmalı. Bu konuyu bilimsel mecraya bağlamadan geçemeyeceğim. Homo Saphien’in sürü halinde yaşadığını bilmek gerek öncelikle. Ve evrim sürecinin yavaş işlediğini.. Avcı-toplayıcı genlerle 12000 yıldır yerleşik hayatta yaşıyoruz ve içgüdülerimiz halen değişmedi. Dolayısı ile sürü halinde yaşayan atalarımızın alışkanlıkları halen tezahür etmektedir.

                Tutkularımızın peşinde olmak mı? Akış durumu, bir aktiviteye tamamen odaklanma ve zamanın nasıl geçtiğini fark etmeme durumudur. Böyle aktvitelerde bulunmuşsunzdur. Keyif ve alışkanlıklarımız dönemdönem değişir. Fakat akışına kapıldığımız aktiviteleri hayatımızda tutmamız daha tatmin edici bir yaşam sürmemize yarımcı olur. Yapmak isteyipte yapamadıklarımız, yaparsam hakkımda ne derler olmamalı hayatta.

                Sürdürülebilir mutluluk kaynağı nedir? Sizi mutlu eden şeyleri düşünün. Hangisinin sonu yok? Hepsi bir yerde bitiyor. Dün doğan çocuğunuz büyüyor ve sevimlilik halleri gidiyor. Nikah şahidi olduğunuz arkadaşınızın tayini çıkıyor. En keyif aldığınız şeyler bile bir süre sonra ilk günkü tadı vermiyor. Bilimsel araştırmalara göre sürdürülebilir mutluluk kaynağı olarak başkasını mutlu etmek gösterilmiş. Bunu birebir deneyimleyenler iyi bilirler verdiği hazzı. 2019’dan beri odacılık faaliyetleri yürütüyorum, insanlara temas etmeye çalışıyorum. Gazeteye yazdığım köşe yazıları sebebi ile aldığım dönüşler bile her seferinde ayrı mutluluk veriyor. Bu bilgiyi doğrulama adına altına imzamı atarım. Kötülük, kötülüğü doğurur derler. O zaman hipotezi tersten işletirsek iyilik de iyiliği doğurur ki deneyimlerime göre doğuruyor. Dolayısı ile başkasını mutlu etmek, kendinizi mutlu etmek anlamına geliyor. Bu sırada bazı duygularımızdan, jest ve hareketlerimizden vazgeçtik. Yaşam akarken şükran ve minnettarlık duygularımızı göstermeliyiz. Günümüzde bu jestler acizlik, güçsüzlük anlamına gelir oldu. Teşekkür bir borç bilinmelidir iyiliğe karşı. Buna ise teveccüh ile karşılık verilmeli. Yalnızlaşmış, yozlaşmış insan profiline karşı durmalı Türk toplumu.

                Sonuç:

                Dünya 4.3 milyar yaşında sevgili okur. Bilmem farkında mısın. Ömrün 70 kilometrelik yolda bir pirinç tanesi kadar dünyanın ömrüne oranlarsak. Ve senin torununun çocuğu senin hakkında hiçbirşey bilmeyecek. Oturduğun ev moloz, bindiğin araba belki birinin konserve kutusu olacak. Dolayısı ile 5 yıl sonra gündeminde olmayacak bir konu için 5 dakika bile üzülmemelisin.

                Yazmaya duygusala bağlayıp, beynimin edebiyatla ilgilenen kısmı ile başladım fakat ortalara doğru bilimsel tarafı ele geçirdi ve kapı dışarı etti metaforları. Aslında yazının tamamını bu tatta yazmak istemiştim. Neyse sevgili okur.

                Zamanı gelince, mutlu ölmen dileğiyle…

mail: [email protected]

Yazının bonusu olarak da bu videoyu izlemeden geçmeyin.

https://www.facebook.com/reel/454580616975011

 

Editör: SELÇUK ÖÇAL