TEMA Vakfı Burdur Temsilcisi Gülser Bülbül, Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla mücadele günü dolayısıyla Yenigün Gazetesi muhabiri Muhammet Fatih Başcı’ya çölleşme tehlikesi, küresel iklim değişikliği, ülkemizdeki ve Burdur’daki çevre sorunları ile önerileri hakkında açıklamalarda bulundu.

TEMA Vakfı Burdur Temsilcisi Gülser Bülbül’ün açıklamalarından pasajlar şöyle;

“Toprağı koruyamadığımızda, havayı, suyu ve iklimi koruyamıyoruz”

“Birleşmiş Milletler 1994 yılında aldığı bir kararla 17 Haziran tarihini Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü ilan etti. Çölleşme Nedir? İnsan faaliyetleri ve iklim değişikliği nedeniyle kurak ve yarı kurak bölgelerde toprağın bozulumu ve verimini kaybetmesidir. Son yıllarda dünyada ve ülkemizde, İnsan nüfusunun artması, sanayinin gelişmesi, ormanların, meraların yeşil alanların azalması, hava, su, toprak kirliliği doğal dengeyi bozdu. Hava, su, toprak, yeşil örtü, doğal varlıklar bir bütünün parçaları, bunlardan birisine verilen zarar tüm sistemi etkiliyor. Nasıl ki insan vücudunda bir organımız hastalanırsa tüm vücudumuz bundan etkileniyorsa, ekosistemde toprağın bozulması, kirlenmesi, suyu, havayı, tüm doğal varlıkları etkiliyor. Toprağı koruyamadığımızda, havayı, suyu ve iklimi koruyamıyoruz.

“Verimli topraklarımızı amaç dışı kullanımla kaybediyoruz”

Ne yazık ki verimli topraklarımızı erozyonla, kirlenmeyle, amaç dışı kullanımla kaybediyoruz. Toprağın bozulması, havanın kirlenmesi küresel iklim değişikliğine neden oluyor. Küresel iklim değişikliği de aşırı hava olayları, sellere neden olarak toprak kaybını artırıyor, Yapılan araştırmaya göre ülkemizin topraklarının %80’i erozyon tehlikesi altında. Erozyon; verimli üst toprağın yeşil örtüsü yok edilirse su ve rüzgârın etkisi ile aşınması, başka bir yere götürülmesi olayıdır. 2,5 cm bir toprak ancak 1000 yılda oluşuyor. Binlerce yılda oluşan toprağı geri getirmek mümkün değil. Toprak tüm canlıların yaşam kaynağı, gıda güvenliğimiz. Toprağımız yoksa ekmeğimiz, aşımız, işimiz yok, toprağımız yoksa meyvemiz, sebzemiz, etimiz, sütümüz, havamız yok kısaca hayat yok. Alternatif alanlar varken, Tarım arazilerinin bir kısmı amacı dışında kullanılarak kaybediyoruz. Örneğin, 1.sınıf sulu tarım arazilerine evler yapılıp, sanayi tesisleri kuruluyor. Tarlalarımız aşırı sulama ile tuzlanıyor, verimini kaybediyor. Tarlalarda anız yakılarak yangınlar çıkarılıyor, topak canlıları mikroorganizmalar yok oluyor. Toprak tahlilleri yapılmadan, aşırı kimyasal ilaçlar, zararlı mücadelesinde kullanılan pestisitler ile topraklar kirletiliyor, toprak çoraklaşarak verimini kaybediyor. Ormanlarımız yanıyor, yakılıyor. Toprağı koruyan makilik alanlar çalı denilerek yok ediliyor. Meralarda aşırı ve erken otlatma ile doğal bitki ört yok oluyor. Bir çay kaşığı toprakta milyonlarca mikroorganizma var, toprağın üst kısmı kaybedildiğinde topraktaki organik madde azalıyor. Kısaca topraklarımızı kaybediyoruz. Toprak kaybetmek geleceğimizi kaybetmektir.

“Tek bir dünya var! Tüm insanlığı küresel iklim değişikliği etkiliyor”

Küresel iklim değişikliği; Sanayileşme, şehirleşme ile birlikte fosil yakıtların yani benzin, kömür, doğalgaz vs. tüketimi, ormanların yeşil alanların azalması, toprakların bozulması nedeniyle karbondioksit salınımının artması, hava kirliliği nedeniyle sıcaklıklar arttı. Dünyada ve ülkemizde artan sıcaklığa bağlı olarak iklim, mevsimler değişti. Aniden bardaktan boşalırcasına yağan yağışlar sellere neden oluyor. Bundan da en çok tarım etkileniyor. Dolayısıyla gıda fiyatları artıyor, sularımız azalıyor göllerimiz, sulak alanlarımız zarar görüyor, biyolojik çeşitlilik azalıyor. Gıda güvenliğimiz tehlikeye giriyor. Tek bir dünya var! Tüm insanlığı küresel iklim değişikliği etkiliyor.

“Gölün çevresinde bulunan çok sayıda mermer ocakları da çevreyi ve ekosistemi olumsuz etkiliyor”

Toprak kaybı, çevre kirliliği, biyolojik çeşitliliğin azalması, bitki gen kaynaklarının çoğu tehdit altında, küresel iklim değişikliğinin etkilerinin görülmeye başlaması, orman yangınları, savaşlar, sularımız azalıyor. Göllerimiz, sulak alanlarımız kirlilik ve kuruma tehdidi altında. Burdur Gölü kuruma ve kirlilik tehdidi altında, son 40 yıl içerisinde sularının üçte birini kaybetti, gittikçe küçülüyor. Su seviyesi 17 metre düştü. Bu durumu kıyıda rahatlıkla görebiliyoruz. Nedenleri ise; Tarımda sulama amaçlı çok sayıda açılan kuyular bunların çoğu kaçak, yer altı su seviyeleri çok düştü. Eskiden 15 metre derinlikten çıkan su, bugün 30–40 metreden çıkıyor. Yeraltı suları en son acil durumlarda kullanacağımız sular olmalı. Akarsular üzerine yapılan barajlar ve göletler nedeniyle de akarsular göle ulaşamıyor. Küresel İklim değişikliğinin etkilerinin görülmeye başladığı günümüzde bu bölgemizde daha çok hissediliyor, kışın karlar yağmıyor, yaz kuraklığı da arttı. Bundan sonrada artacağını bilim insanları söylüyor. Gölün çevresinde bulunan çok sayıda mermer ocakları da çevreyi ve ekosistemi olumsuz etkiliyor. Taş ocakları orman su ve yerleşim yerlerinin uzağında açılmalı. Maki bitki toplulukları kaliteli su üretirler, buralara çalı deyip geçmemeli. Kapatılan alanlar ağaçlandırılmalı.

“Kirlettiklerimiz bir şekilde midemize geri dönüyor”

Kirlikik; Tarımda kullanılan kimyasal gübreler, pestisitler, evsel, sanayi atıkları, vahşi depolama ile de toprak ve dolayısı ile su kirleniyor. Plastikler, naylon poşetler her yerde, ağaçların dallarında, zirai ilaç kutuları tarlalarda. Sokaklarımızı, caddelerimizi çöplerimizle kirletiyoruz. Bu atıklar menfezleri tıkayarak şehirlerde su basmalarına neden oluyor. Kirlettiklerimiz bir şekilde midemize geri dönüyor. Zaman zaman göl kirlilik nedeniyle sarıya boyanıyor. Dünyada nesli tehlike altında olan dikkuyruklar da beslenme alanları bozulduğu için gelmiyor artık. Sayıları çok azaldı. Yalnız Burdur Gölünde yaşayan, endemik bir tür olan Burdurikus balıkları da bundan etkileniyor, gölün küçülmesiyle bu yıl bu endemik türü kıyıda göremiyoruz.

“Neler yapılmalı”

Tarım topraklarımızın kaybedilmesine asla izin verilmemeli, bir karış toprak kaybedilmemeli bu topraklar çocuklarımızın gelecekte gıda güvencesi. Toprak tahlilleri yapılarak zirai ilaçlar bilinçli bir şekilde kullanılmalı. Salma sulama yerine damlama sulama bölgenin tamamında zorunlu olmalı. Bunun için acilen Göl havzasında ürün deseni planlaması yapılarak, Az su tüketen ürünler teşvik edilmeli. Bu ürünlere devlet desteği artırılmalı. Dağlar, ovalar, akarsular, yeşil alanlar bir bütünün parçaları, birbirine bağlı. Kalkınma planları yapılırken bütüncül bakış açısı ile koruma kullanma dengesi gözetilerek yapılmalı. Mera ve orman alanları korunmalı verimli kullanılmalı, mevcut yeşil alanlarımızı koruyarak her yıl tohum ekmeli fidan dikmeli yeşil alanlarımızı artırmalı, küresel iklim değişikliğinin etkilerine karşı, kuraklığa dayanıklı ürünler geliştirilmeli, mevcutlar korunmalı. Tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Doğal varlıklar sonsuz değil! Hiçbir şeyi israf etmemeli. Az tüketmeli, geri dönüştürmeli, evlerimizden başlayarak cam, plastik, metal, kâğıt ayrılmalı. Tekrar kullanmalıyız. Evlerimizden başlayarak, sanayide, işyerlerinde, kurumlarda her yerde enerji tasarrufu yapmalı. Sularımızı israf etmemeli, akılcı kullanmalı. Bir damla su kaybetmemeli. Sağlıklı yaşam ancak, sağlıklı çevre ile olur. Çevremizin sağlıklı olmasını, ülkemizin çölleşmesini istemiyor, toprağı, doğayı seviyorum diyor, korumak istiyorsak, sevmek kuru kuruya olmaz, ona hizmet etmeye gönüllü olmalı, doğaya dost yaşamalıyız. Kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri çiftçiler, bilim insanları 7’den 70 ‘e herkes sen, ben demeden bir araya gelmeli el ele vererek bu doğal değerimizi korumalı, Toprak dedemizin dediği gibi. Rahmetle, minnetle anıyorum. Bizi yaşatanları yaşatmalıyız.”

Muhammet Fatih Başcı