Yaşadığımız pandemi süreci ülkeler için gıda güvenliğinin diğer bir deyişle her koşulda gıdaya ulaşılabilirliğin önemini tüm dünyaya göstermiştir. Hangi koşulda olursa olsun insanların yaşamlarını ikame ettirebilmeleri için gerekli gıdanın temini, ülke yöneticilerinin en temel görevleri arasında yer almaktadır. Gıdanın temini konusunda hammadde sağlayan üreticiler ise zincirin en önemli ayağını oluşturmaktadır. Onlarca fabrika ya da ürün işleme tesisi yeterli hammadde sağlanamadığı takdirde işlevini yitirmektedir. “Bizde yoksa yurtdışından ithal ederiz” düşüncesinde olanların, yaşadığımız salgın sürecini göz önüne alarak değerlendirme yapmaları gerekmektedir. Para olduğu halde alınamadığı koşullarında olabileceğini düşünmeleri gerekmektedir. Esas olan ülkenin kendi kendine yetebilmesidir.

Yaşanan küresel ekonomik kriz tüm sektörleri olduğu gibi tarımı da oldukça etkiledi. Hayvancılığın en önemli girdi kalemi olan yem fiyatlarındaki artış süt fiyatlarına yansımadığı için üreticiler oldukça sıkıntılı bir yıl geçirdi. Sürekli artan girdi fiyatları karşısında üreticinin eline geçen süt fiyatı değişmezken, tüketici tarafında süt ürünlerinin fiyatları sürekli artış gösterdi. Biz üreticiler üretim yaparken maliyetlerimizi karşılayamayacak seviyelere gelirken, tüketicilerde süt ürünlerinin pahalılığından şikâyet etmeye başladı.

Tüketiciler haklı olarak marketteki fiyatları görmekte ve fiyat artışını süt fiyatının artışına bağlamaktadır. Ancak süt fiyatları denildiğinde iki fiyat akla gelmelidir. Bunlardan biri tüketicinin ödediği yani paketli süt, peynir, yoğurt vb. için ödenen fiyat, diğeri de sanayicilerin üreticiye çiğ süt karşılığı ödediği fiyattır. Tüketicilerin bu iki fiyatı birbirinden ayrı düşünmelerini istiyoruz. Çünkü biz üreticilerde bu konuda mağdur olan tarafta yer almaktayız.

Yaşanan tüm bu süreçte Ulusal Süt Konseyi’nin bu konuda etkin bir rol üstlenememesi ve tavsiye edilen süt fiyatlarının maliyetin oldukça altında kalması neticesinde birçok yetiştirici süt ineklerini kesime göndermek zorunda kaldı. Damızlık hayvanların kesime gönderilmesi, yıllardır uğraşılan ıslah çalışmalarının da heba olması demektir. Damızlık Sığır Yetiştirici Birlikleri yaklaşık 25 yıldır Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı ile birlikte ıslah çalışmalarını yürütmektedir. Bu süreçte büyük özverilerle çalışılmış, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında takdir edilen başarılar sağlanmıştır. Holstein-Siyah Alaca ırkı ile başladığımız ıslah çalışmalarına Simental ve Brown Swiss ırkları da dâhil edilmiş, birlikler bünyesinde kurulan Süt Analiz Laboratuvarları ile sütün içeriği de analiz edilmeye başlanmıştır. Türkiye’nin en önemli projeleri arasında yer alan Döl Kontrolü Projesi ile yerli ve milli boğa spermaları üretilmekte ve GenTÜRK markasıyla yetiştiricilerin hizmetine sunulmaktadır. Ülkemizin ihtiyacı olan et ve süt üretiminin miktar ve kalitesini artırmak her zaman öncelikli hedefimiz oldu ve olmaya devam edecektir.

Ancak geçmişte yaşanan tecrübeler de net bir şekilde göstermektedir ki gerekli tedbirler alınmadığı takdirde bu süreç Türkiye’nin önümüzdeki günlerde hem süt hem de kırmızı et açığı ile karşı karşıya kalacağını göstermektedir.

Kamuoyunun uzunca bir süre tartıştığı kırmızı et fiyatları gerek kasaplık gerekse besilik hayvan ithal edilerek düzenlenmeye çalışılmış ancak istenilen seviyeye indirilememiştir. Ancak son dönemlerde artan inek kesimi nedeniyle et fiyatlarındaki artış nispeten azalmıştır. Oysa bu durum gelecekte yaşayacağımız sıkıntıların habercisidir. Bilindiği gibi Türkiye’de et üretimin büyük çoğunluğu sütçü işletmelerden sağlanmaktadır. Bu nedenle et üretimi ve süt üretimi birbirinden ayrı düşünülemez. Artan dişi hayvan kesimiyle et üretimi artarken, süt üretimindeki azalma nedeniyle bu durum süt ve süt ürünlerine yansımaktadır. Bu nedenledir ki uygulanacak önlem ve tedbirlerin bu bağlamda değerlendirilmesi, kısa ve orta vadeli çözümler yerine uzun vadeli politikalara dönüşmesi gerekmektedir.

Yaşanılan her sıkıntıda ithalat kapısının açılması üretimin en önemli rakibidir. Türkiye gerekli şartlar sağlandığında kendi insanına yetebilecek üretimi yapabilecek hatta ihracat yapabilecek zemin ve altyapıya sahiptir.

Geçmişte de benzer sorunların yaşandığı düşünülürse, gelecekte aynı sorunların yaşanmaması açısından gerekli tedbirlerin alınmasını ve bunun bir politika olarak benimsenmesini umuyoruz. Bizler her ne koşulda olursa olsun sabrettik ürettik üretmeye de devam ediyoruz. Bundan dolayı da para kazanır duruma geldik.

Türkiye’nin gerçek süt ve kırmızı et üreticileri olan siz yetiştiricilerimizin tek beklentisinin kırmızı et ve süt piyasasında güven ve istikrar istediğini biliyoruz. Bu bilinci düstur edinmiş bir kurum olan Merkez Birliğinin çalışmalarına bu doğrultuda devam ettiğini belirtmek isteriz. Çiğ süt ve kırmızı et üretimine emekleriyle katkı sağlayan yetiştiricilerimize teşekkür eder, 2023 yılının sektörümüze bereket getirmesini dileriz.