Türk Kimliği Tehlikede mi?: Asimilasyonun Karanlık Gölgesi ve Direniş Çağrısı

            Bugün birilerinin sürekli kurcaladığı, en özelimizde olan konulardan birine değineceğim. Türk töresi ve geleneği ile ilgili ne varsa bir bir ortadan kalkıyor. Peki neydi bu töre?

            En başta Türk milletini simgelerken neden aslan, fil veya kartal gibi figürler kullanılmamıştır da kurt kullanılmıştır? Ben size anlatayım. Avlanmadan önce avına bile geldiğini haber veren tek hayvandır. Kurtlar avlarında yavruları öldürmez, yiğitçe avlanırlar. Türkler de zayıfa zulmetmez, kimseyi arkadan vurmazlar. Hayvanlar içinde kurt, insanlar içinde Türkler demişler. Türkler yarı kurt yarı insan bir kavim olarak tariflenir tarihte. Tarihteki türk ulusunu anlamak için; kullanılan metaforu yazdım bu bölümde. Yoksa geçen seçimde bir vatandaş oy kabininde uluyarak kullandı oyunu. Fazla kaptırmayın kendinizi. :)

            Türk gelenek ve törelerinde olan bazı olgular...

- Doğa severlik: Halk doğa ile bütünleşir. Bitkilere, suya, havaya zarar vermez.

- Kadın Hakları: Aile içinde kadın-erkek eşit haklara sahiptir. Tek eşlidirler. Eş, sultan Kaan/Kaan olarak temsil edilir.

- Erdemlilik: Türk egemenliğinde yaşayan herkes güvenilir, çalışkan, konusunda uzman olmalıdır.

- Adalet: Türk töresinde cezalar çok nettir ve kesin olarak uygulanır.

- Aile: Büyüğe saygı, lüçüğe şefkat ve sevgi zorunludur. Töre kuralları küçük yaşlardan itibaren anne ve baba tarafından çocuklara öğretilirdi.

- Özgürlük: Türk ulusunun Türk’ten başka efendisi olmaz. Hür yaşar.

- İnanç: Türk devletinin dini yoktur, laiktir. İnanç, kişisel bir şeydir. Türk egemenliğinde, Türk töresine göre, Musevi, Hristiyan, Budist, Şaman vs. mutlu bir şekilde yaşamışlardır. Türkler, din sömürüsüne dayanan tüm iktidarların yıkıldığını görmüştür. Töre, din sömürüsünü affetmez. Din görevlileri siyasete karışmaz. Onlar; ait oldukları topluma efsun, ölüm, doğum sırasındaki ritüelleri yerine getirme işini yapar.

- Kültür: Diğer kültürlerin gelenek ve göreneklerine özenilmez, taklit edilmez. Gösterişe önem verilmez. Hiçbir şey israf edilmez.

- Eğitim: Küçük yaşlardan itibaren çocuklara Türk töresi öğretilir. Barışta ve savaşta ne yapacakları konusunda bilinçlendirilirlerdi.  Devlet hizmetinde, insanların ilişkilerinde millete hizmeti ve insanlara saygıyı esas alır. Ağırbaşlı, vakarlı, ciddi, çok konuşmayan, gerektiği zaman az ve öz konuşan, soğukkanlı olan, birden öfkelenmeyen, cesur, ahlaklı, azimli, sözüne ve vazifesine sadık, disiplinli, yalan söylemeyen kişiler yetiştirilir. En önemlisi, topluma ihanetin zararları ve cezası öğretilir.

- Antlaşma, Söz Vermek: “yuğ” törenlerinde belli bir şölen eşliğinde içki içerek kutlarlardı. Türklerde söz vermek için kendine mahsus bir ritüel yapılırdı. Rakı/şarap/kımız eşliğinde karşılıklı söz vermek, Türklerde özel bir sözsel yasadır. En yüce kanundur.
Örneğin;
Avrupa’ da fertler karşılıklı münasebetlerinde “Türk sözü mü?” derler. Onlar Türk sözüne güvenileceğini bilmektedirler.

            Peki şu anda neden yozlaşmış haldeyiz. Yaşar Kemal “bir ulus destanı kadar ulustur.” der. Aynı şekilde sanatı, kültürü, romanı kadar ulustur. Belki de bu değerlerimizi yaşatmayı başaramadık tam anlamıyla.

            Bunu yanında; 2600 yıllık Türk toplumu son 600 yılını kul olarak geçirdi ve yakın süreçte araplaştırılmaya çalışılıyor. Ama Mustafa Kemal Atatürk'ün üst kimlik olarak Türklüğü oturtmasının bir sebebi vardı. Milletimiz ne kadar zor durumda olursa olsun damarlarındaki kan kötülüğe ve haksızlığa karşı dik durmasını sağlayacaktı.

            Peki bu duruş kuru gürültüye mi dayanıyor? Bu konudaki bilimsel gerçek şu:” İnsan davranışlarında genetik geçiş” diye bir şey var. Genlerimizden gelen insani bir duruş var. Haksızlığa karşı içinizde, bazen derinlerde hissettiğiniz o rahatsızlık buradan geliyor.          ( Detaylı bilgi için “Davranışlarımızın Genetik ve Çevresel Boyutları” isimli makaleyi okumanızı tavsiye ederim.)

            Peki bu refleks olmazsa?

            Bazı toplumlarda yok. Olmadığı için büyük badireler atlattılar. 2. Dünya Savaşı'nda Fransızların yaşadığı hezimetin, sebebi budur. Ulus devlet refleksi gösterememişlerdir.

            Son yıllarda Türkiyelilik diye bir kavram çıktı. “Türkiyelilik” kavramı, 1980’lerden itibaren toplumsal - siyasal hareketlilik ve bununla birlikte gelişen bilinç çerçevesinde tartışılan bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Kavramın tartışıldığı ve dile getirilen argümanların somutlaştığı bir zemin olarak 2000’li yılların başı gösterilebilir. Bu bağlam ve süreçte Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu bünyesinde oluşturulan “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu” Ekim 2004’te kamuoyunda daha çok “Azınlık Raporu” olarak anılan bir rapor hazırlamıştır.

            Ben bu kavrama karşıyım. Siz Fransalılık veya İtalyalılık diye bir şey duydunuz mu? Afrika asıllı Fransız tanımını duymuşsunuzdur ama. Bizde de aynı durum. Yurt dışına çıkınca. Memleketim Türkiye deyince karşı taraf "Haa Türk'sün" diye bitirir cümleyi. Sende evet der geçersin. Dünya genelinde durum budur. Devletin kuruluş aşamasında, sayıca fazla mensubu olan grup üzerinden, ulus devlet çatısı kurulur. Bir ulus-devletin kuruluşundaki nihai amaç, onu diğer yıllara taşıyacak olan yurttaş yaratma felsefesini sağlam temellere oturtmaktır. Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkeleri ve felsefesi de kuldan yurttaş yaratma ilkeleriyle örtüşmektedir. Kan ile ödenmiş ulus kimliğimizi böyle mesnetsiz safsatalar ile yabana atamayız değerli dostlar.

            Cumhuriyet kurulduğunda baskın durumda olan etnik   topluluk Türklerdi. Dolayısıyla, içinde çok farklı etnik toplulukları barındırmasına rağmen, ulus-devlet anlayışı, Türklük kavramı üzerinde şekillenmişti. Burada Türk denilince, içinde çeşitli dini, etnik ve kültürel farklılıkları barındıran bir milletin kastedildiği anlaşılmalıdır. Bu minvalde Türklük kavramı, dışlayıcı, ayırıcı, soya dayalı olmayan; tam tersine, birleştirici, bütünleştirici ve kapsayıcı bir kültürel birlikteliği içermektedir. Türklük, bireyleri Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlayan ve yurttaşlığı ifade eden bir tanım olarak kabul edilmelidir. Bu aşamada diğer çok uluslu devletlerde olduğu gibi, kelimelere takılmamamız gerekiyor.

            Bu söylemlerden sonra kimse işi kafatası milliyetçiliğine indirgemesin. Bunu yapan cahil bir kitle var. Milliyetçilik bölücü değil aksine birleştirici bir akımdır. Nazizmle aynı frekanstakiler biraz ötede, kumda oynasınlar...

            Atatürk “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” derken, “Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur” derken, genlerinizde çakılı büyük bir hafıza var demek istiyordu. Kendisinin kelle koltukta Samsun'a çıkmasının bir sebebi de, Türk milletine duyduğu bu güvendir.

            Son celsede derim ki; uyanık olun! Bizler önce Türküz, sonra müslüman ve daha başkaca inançlara sahip olanlar. Türk üst kimliğinin olmadığı, asimile olduğumuz durumda; arap ülkelerinden farkımız kalmaz ve yerle yeksan oluruz. Büyük resimde okuduğum bu…

            Kendinize mukayyet olun. Hoşça kalın.

mail: [email protected]

Editör: SELÇUK ÖÇAL